Arts Of The Working Class Logo

BEATRIZ SANTIAGO MUÑOZ

Todo lleva a nada (Her şey hiçbir şeye yol açar) üzerine.

  • Nov 01 2022
  • Mari Spirito
    has been Executive Director and Curator of Protocinema since 2011. She launched Protocinema’s Emerging Curator Series mentorship program in 2015. In 2020 Spirito was commissioning curator of Ahmet Öğüt: “No poem loves its poet’, Yarat Contemporary Art Center, Baku, and Theo Triantafyllidis' "Anti-Gone" which premiered at Sundance Film Festival, New Frontier; she curated public talks for Beijing Art Summit, 2019; was faculty for Independent Curators International (ICI) Curatorial Intensive, Bangkok, and guest curator, Alserkal Arts Foundation Public Commission, Dubai, with Hale Tenger, in 2018.

Beatriz Santiago Muñoz ilk video işlerinden biri olan Todo lleva a nada'yı (Her şey hiçbir şeye yol açar, 2003)  ve 1898’den beri Amerika Birleşik Devletleri'nin bir bölgesi olan Porto Riko'nun o zamanki ve şimdiki koşullarını Protozine için anlattı. Santiago Muñoz'un videosu, Porto Riko adasının halihazırda izole bir bölgesinde yaşayan bir grup kızın, onları kasabaya bağlayan köprü hasar gördüğünde daha da yalnızlaştıklarını gösteriyor. Santiago Muñoz,  ordunun bölgedeki varlığını  batmış ve hareketsizleştirilmiş bir uzay gemisi metaforuyla açıklıyor ve varlık sebepleri sömürge olan kurumların, tam da bu nedenle sömürgelikten kurtulamayacaklarını öne sürüyor. “Başka bir yaşam  yaratma işi bu yapıların dışında  gerçekleşiyor.” Santiago Muñoz, işlerinde ve yaşamında, hayattaki  deneyimerin karmaşıklığını somutlaştıran görüntüler yaratıyor ve bunu yaparak "farklı hissetme ve düşünme yollarına erişebileceğimizi" öne sürüyor.

Mari Spirito: 2003'te Todo lleva a nada'yı (Her şey hiçbir şeye yol açar) ürettiğinizde Porto Riko'nun (ve Karayipler'in) sosyal ve politik koşulları nelerdi? Adanın bu kısmı neden izole edilmişti ve köprünün sular altında kalmasına ne sebep oldu?

Beatriz Santiago Muñoz: Kasaba nispeten uzak bir bölgede bulunuyordu, onu yakındaki daha büyük bir şehir merkezine hızlı bir şekilde bağlayan tek bir yol vardı ve bu yol, o yaz kullanılamaz hale gelen köprüydü. Başka bir çıkış yolu daha vardı ama oradan yaya olarak bir yere varmak saatler sürerdi, yürüseler bile başka bir tür yok-yere varmış olurlardı. Kızlar tamamen kendi başlarınaydılar ve yetişkin ya da çocuk statüsünün bağlamına göre değiştiği o tehlikeli andaydılar.  Birbirlerini koruyuşlarını izlemek güzeldi ama aynı zamanda mekân tarafından sıkıştırılmış ve baskı altındaydılar, bazen de belirsiz bir özlemle boğuluyorlardı. 13 ila 16 yaşlarındaydılar, çevrelerindeki genç ve yaşlı erkekler tarafından zaten yetişkin kadınlar olarak algılanıyorlardı. Zaten içlerinden biri, iki yıldan kısa bir süre sonra ikiz doğurdu. Garip bir şekilde çok uzun zaman önceymiş gibi ya da o zamanlar özel olarak farklı bir şey gerçekleşiyormuş gibi algılanmıyor. O günler, Porto Riko'da içinden bir daha çıkamadığımız derin ekonomik durgunluğun başlamasından sadece üç yıl öncesine  denk düşüyor. Siyasi tepki, daha da yıkıcı kemer sıkma önlemleri uygulamak oldu. Uzun bir yüzyıl olacaktı.

Bunu duyduğuma üzüldüm. Bu durum o zamandan beri değişti mi?

Sadece yoğunlaştı.

Erken döneme ait bu çalışmanın “elde ne varsa onunla” yapıldığını söyledin. Bunu açar mısın? Nasıl yapıldı? Hâlâ bu şekilde çalışıyor musun?

Sadece ben ve bir video kamera, o zamanların bir NTSC mini-dv kamerası. Kötü çözünürlük ve daha da kötü fotoğraflar, yarı profesyonel; ses bile yok, bütçe yok. Her seferinde tek bir şeye konsantre olabilmem adına neredeyse hiçbir zaman senkronize olmayan ses ve görüntüyle çalışma yöntemi geliştirmek, 16 mm veya dijital olan ama daha iyi kalitede kameralar kullanmak ve ses konusunda birçok projede birlikte çalıştığım çalışma arkadaşım, sanatçı ve müzisyen Joel Rodríguez dışında o zamanlardakinden daha farklı çalıştığımızı söyleyemem aslında.

Yerinde Koşmak sergisindeki fikirlerin, suyun ve bedenlerin −tüm içsel çelişkileriyle birlikte−  dolaşımla ilgili olduğu düşünüldüğünde, hareketsizlik bu genç kızları nasıl etkiliyor?  İzolasyonun uzun vadeli sonuçları neler?

Önümüzdeki 20 yılın onlara ne getireceğini bilerek söyleyebilirim ki hareketsizlik müebbet hapis cezasıdır. Benimle olan etkileşimleri bile öyle… . O zamanlar çocuk sahibi olacak yaşta ama bekâr ve kendi başına dolaşan, seyahat eden, genellikle bağımsız bir kadındım. Onlar için garip bir görüntüydüm. Bunu biliyordum ve onların bundan en iyi şekilde yararlanmasına çalıştım, ancak cesaretlendirme çabası dünyanın ağırlığıyla boy ölçüşemez.

Bu çalışmadaki endişelerinizin, sömürgeciliğin  nesiller boyunca süregelen yaralarını ortaya çıkaran, (tıpkı COVID gibi) doğal bir felaket olan Maria Kasırgası'nın ardından çekilen Gosila (2018) veya Ceiba'daki eski bir ABD deniz üssü olan Roosevelt Roads'un eski bir yakıt ikmal limanında çekilen Otros Usos (Diğer Kullanımlar, 2014) gibi daha yeni filmlerle nasıl bir ilişkisi var?

Sanırım Todo lleva a nada ile bu kızlarla birlikte boğulma ve hareketsiz kalma hissini yakalamaya çalışıyordum ama aynı zamanda kaçış ve kopma hayalleri kurmak için biraz zaman geçirmelerini de istedim. Belki de onlara, kendilerinin biraz ucu açık olan ve bir olasılık provası, bir “sırada ne var” ânı yaratacak görüntülerini vermek istedim. Mütevazı bir bahisti. Çok genel bir ifadeyle, o zamanlar −ve şimdi de− manzaranın nasıl okunduğunu ve ne anlama gelebileceğini yeniden ifade etmekle ilgileniyordum.

Ordunun varlığı ve sömürgeci hareket nedeniyle Porto Riko ve Karayipler'in kültürel bir kavşakta olduğu algısı var. (Türkiye'nin, “Doğu ve Batı’nın buluşma noktası” olduğu yönünde de yaygın bir yanılgı olduğu için soruyorum.) Buna katılıyor musunuz?

Bu ilginç bir konu. Birçok yönden, üzerimize bir uzay gemisi inmiş gibi geliyor. Bazı çatlaklarda farklı bir yaşam hâlâ mümkün ama spekülasyonun, askeri bir sisteme dahil olmanın, kemer sıkma politikalarının etkisi hızla ilerliyor;  yarattığı ritimler bazen bunaltıcı ve kaçması zor görünüyor. Hayatın o uzay gemisinden nasıl kaçtığını bulmak aslında yapmayı sevdiğim bir şey. Sadece birkaç güzel yaşam biçimi olmasına karşın, Porto Riko devasa bir yeraltı ekonomisine sahip − altta, kör noktalarda kalan her şey, belirli bir deneyimin  gelebileceği anlamları yeniden düzenleme olanağı sunar. Her şey kültürel bir kavşak olarak görülebilir. Geçenlerde biri, bir tarihçi miydi hatırlamıyorum, bu konudaki düşüncemi düzeltti.   Bu kişi sanki Afrika kültürleri kölelikten önce zaten senkretik değilmiş gibi, kültürü “senkretik” olarak tanımlamaya yönelik Karayip saplantısından bıkmıştı. Belki de bu, kültürel bir kesişme noktasında olup olmadığını düşünmenin bir yoludur.

Porto Riko, 1898'den beri Amerika Birleşik Devletleri'nin bir bölgesi. Bir gün Porto Riko'nun bağımsızlaşacağını ve sömürgelikten kurtulacağını  düşünüyor musun? Bu durumda Porto Riko'da neler olacağını düşünüyorsun?

Bağımsızlık, ulusal egemenlik vs, bugünlerde çok az şey ifade etse de, yine de, özellikle de bölgemizde biraz daha uyumlu yaşayabilmek için faydalı olacaktır. Burada kılı kırk yarmadan kendi bütçemizi, arazimizi vb. kontrol edememek, işleri çığrından çıkarıyor. Bir çeşit Pan-Karayip Konfederasyonu güzel olurdu. ABD Sahil Güvenliği geçen gün doğruca bir balıkçı teknesine çarptı ve balıkçıları öldürdü. Bu, buradaki ABD “polisliğinin” neredeyse bir özeti. Dekolonizasyon tamamen başka bir şey, kurumları ve yapıları tanımlarken gerçekten anlamadığım bir şey − milletler, müzeler, üniversiteler, sömürge yapılarından kaynaklanıyor ve tamamen onlara dayanıyor. İlginçtir ki başka bir yaşam yaratma işi bu yapıların dışında gerçekleşiyor.

Filmlerinizin çoğu, izleyiciye manzaraları ve denizi istismarcı iktidar yapılarının kanıtı olarak sunuyor. Burada yaşayanların  toprağın ve okyanusun taşıdığı tarihsel travmadan ayrışmasının  mümkün olduğunu düşünüyor musun?

Karayip’te denizin ve tropik ekolojilerin birer keyif manzarası veya başkaları için bilinçsiz zevk noktaları olarak daha sembolik bir şekilde yapılandırıldığını düşünüyorum, bu adada yaşamanın etkileri ile adanın görüntüsü arasında gerçekten bir örtüşme yok. Sembolik bir örtüşme yok. Bu yüzden bence eğer −bu belki de biraz çelişkili− görüntüyü deneyimleme biçimi sembolik açıdan daha karmaşık olsaydı, manzara üzerine daha geniş bir düzen yerleştirilebilmiş olsaydı, o zaman farklı hissetme ve düşünme yollarına erişebilirdik.

çeviren: Alper Turan, son okuma: Müge Karahan.

\\

Bu söyleşi Beatriz Santiago Muñoz, David Horvitz ve Onur Karaoğlu'nun eserleriyle 14 Eylül'de Polat Piyalepaşa, İstanbul'da açılacak olan Protocinema'nın Yerinde Koşmak sergisi vesilesiyle yapılmıştır. 

Fikirlerin, suyun ve bedenlerin dolaşımını ve dolaşımın doğasındaki çelişkileri irdeleyen yapıtları bir araya getiren sergi Protocinema'nın mekânları ve bireyleri birbirine bağlayarak fikirleri dolaşıma sokmak konusundaki örgütsel misyonunu özetliyor/bedenselleştiriyor.  Protocinema, yine aynı motivasyonla, yeni bir dijital yayını, sanatçıların dünyanın neresinde olduklarına göre filtrelenmiş, kıtalar arası kaygılara hitap eden kişisel bakış açılarını içeren Protodispatch’i lanse ediyor. Laura Raicovich tarafından başlatılan PROTODISPATCH, Ximena Garrido/Ishmael Randal Weeks, Jorge González (Angela Brown ile), Simone Leigh, Kenya (Robinson) ve Tiffany Sia (Emilie Sin Yi Choi ve Chan Tze-Woon ile birlikte) dahil olmak üzere beş sanatçının gönderilerine 14 Eylül itibariyle erişilebilecek. Protodispatch, Protocinema web sitesinde ve iletişim kanallarında, Artnet.com, Arts of the Working Class gibi yayın ortakları aracılığıyla ücretsiz olarak sunulacaktır.  https://www.protocinema.org/



  • Footnotes
    .
    Images: Beatriz Santiago Muñoz, Todo lleva a nada (Her şey hiçbir şeye yol açar), Tek kanallı video, 2022.

Cookies

+

To improve our website for you, please allow a cookie from Google Analytics to be set.

Basic cookies that are necessary for the correct function of the website are always set.

The cookie settings can be changed at any time on the Date Privacy page.